Ara:

Vergi Hukuku

Vergi hukuku, kamu hukuku içinde yer alan ve devletin mali faaliyetlerinin hukuki yönünü inceleyen mali hukukun bir alt dalıdır. Mali hukuk; vergi (gelir) hukuku , harcama (gider) hukuku ve bütçe hukuku olmak üzere üç alt sınıflandırmaya tabidir. Vergi hukuku, devletin kamu gücüne dayanarak elde ettiği kamu gelirlerinin hukuki rejimini inceler.

Karşılıksız olan ve gerektiğinde zor kullanılarak alınan; harç, resim, fon, prim, aidat vb. adlar altındaki tüm kamu gelirleri nitelik itibarı ile vergi hukuku kapsamına girer.

Sağlık Hukuku

Sağlık hukuku; kamu hukuku ile özel hukukun kesişimi bir hukuk dalı olup; içerisinde yaptırım hukuku, tazminat hukuku, kusursuz sorumluluk halleri gibi birçok konuyu barındırmaktadır. Sağlık hukuku denilince, akla her ne kadar yalnızca hekimin hukuki sorumluluğu geliyor olsa da; kapsamlı ve detaylı bir disiplin olan tıp biliminin hukuki boyutunu yansıtan sağlık hukuku, son derece geniş alanda uygulama kabiliyeti bulmaktadır.

Özel hastanelerin hasta ile kuracakları ilişkide kullanılacak sözleşmeler, aydınlatılmış onam formları, hekimin ve sair sağlık personelinin hukuki sorumlulukları ve bunlara uyulmadığında uygulanacak tazminat ve ceza yaptırımları; bunların yanı sıra kamu hastanelerinde gündeme gelebilecek devletin sorumluluğu nedeniyle idare hukuku ile bağlantısı uzman hukuk bilgisini hem hastalar hem de hastaneler ve hekimler nezdinde vazgeçilemeyecek derecede zorunlu kılmıştır.

Günümüzde, meslek hatası dediğimiz “malpraktis” tıbbi uygulamalarda baş göstermekte ve tıbbi malpraktis davaları gündeme gelmektedir. Tıp bilimi uygulama alanlarının malpraktise ilişkin yüzdelik dağılımı, tabipler odası istatistiklerine göre belirlenmiş ve en yüksek olanları tabloda belirtilmiştir. Tablo incelediğinde; malpraktisin azımsanmayacak miktarda olduğu göze çarparken, bu yüzdelik oranların içerisinde hekim tarafından yapılan yalnızca fiziki hatalar değil hukuki hatalar da çokça bulunmaktadır. Örneğin; bazı acil durumlar haricinde hekimin hastanın rızasını, hukuka uygun bir şekilde almadan müdahale etmesi de bir tıbbi malpraktis oluşturmaktadır. Bu bakımdan, hastanın ilk muayenesinden itibaren tüm tıbbi müdahalelerde bir hukukçu yardımıyla rızası alınmalı, sonrasında herhangi bir yaptırımla karşılaşılması bu şekilde önlenmelidir. Özellikle, hekimin hukuki sorumluluğu kapsamında; önleyici anlamda hekimlerin ve sağlık personelinin, hatalı müdahale meydana geldikten sonra ise mağdur hastaların veya yakınlarının hukuki desteğe ihtiyacı bulunmaktadır.

Özel Hukuk

Toplumun birbiriyle eşit haklara sahip üyeleri arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk alanı: Medeni Hukuk, Ticaret Hukuku, Devletler Özel Hukuku ve Borçlar Hukuku. Türkiye’de bu alanı düzenleyen başlıca yasalar Medeni KanunBorçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu‘dur.

Bireyler arasındaki ilişkileri düzenleyen özel hukukta, devlet düzenleyici ve uygulayıcı olarak yaptırım aşamasında bu hukuka müdahale eder (bireyin yargıya başvurması gibi). Ancak, devlet, eğer kamu kurumlarının tüzel kişi olarak bireylerle ilişkisinde, birey gibi özel hukuka tabi olur. Devlete ait ticari işletmelerin bireylerle olan iş ilişkileri de özel hukuka girebilir (kiralar, bankalar).

Özel Hukuk alanında temel ilke olan serbestlik ilkesine göre ‘kanunla yasaklanmamış her şey meşrudur’. Özel hukukta, bir kimseye, hukuk düzeninin sağladığı yetkilere hak denir. Hakkın kullanılması veya kullanılmaması kişiye bırakılmıştır. Kişi hakkını doğrudan veya tasarruf ile kullanır. Ehliyeti olmayanlar, haklarını temsilci, velayetçi ile kullanırlar. Bir hak, medeni kanuna göre dürüstlükle bağdaşır olmalıdır. Aksi halde, bir hakkın kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Haklar, mutlak ve nisbi, ayni ve kişisel haklar, malvarlığı hakları, kişivarlığı hakları, inşai haklar başlıklarına ayrılır. Sahipsiz hak olmaz, her hakkın bir sahibi vardır. Hak sahibi, gerçek veya tüzeldir. Hak ehliyeti yönünden herkes eşittir. İnsanlar hak ehliyetini doğumla kazanır ve buna kişilik denir. Kişilik, hukukun temel kavramıdır. Haklar, aslen veya devren kazanılır. Bazı haklar, devredilemez. Hakkın yitirilmesi kişiliğin sona ermesi veya feragat iledir.

Özel Hukuk : Bireylerin tam bir eşitlik içerisinde, tamamen kendi iradelerine dayanarak (hiçbir baskı gözetmeksizin) aralarında yaptıkları anlaşmaların dayandığı hukuksal haktır. Örneğin; ev kiralamak isteyen bir bireyin ev sahibiyle aralarında imzaladıkları sözleşme ‘Özel Hukuk’u temsil eder.Özel Hukuk’ta ‘Sözleşme Serbestliği’ (yani bireyler kendi isteklerini çekinmeden dile getirebilir ve çekincelerini açıkça ifade edebilirler. Sözleşme Serbestliği tamamen bireylerin kendi iradelerini esas alır.) bireyler (ev sahibi ve kiracı) bu sözleşmede isteklerini belirtirler kendi iradeleriyle Özel Hukuk haklarını kullanmış olurlar.

Şirketlerin aralarındaki anlaşmalarını, ev sahibi-kiracı anlaşmaları, uluslararası örgütlerin kendi aralarında anlaşmaları Özel Hukuk’a örnek olarak gösterilebilir.

Kişisel Verileri Koruma Hukuku

Kişisel Verilerin Korunması Kanun Tasarısı, 18 Ocak 2016 tarihinde 6698 sayılı “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu” adıyla TBMM Başkanlığına sevk edilmiş, 24 Mart 2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanıp kanunlaşmış ve 7 Nisan 2016 tarihinde Resmi Gazete‘de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Kişisel verilerin korunması Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 20. maddesinde anayasal bir hak olarak düzenlenmiştir ve kişisel verilerin korunmasının detayladırılması kanuni düzenlemelere bırakılmıştır. Daha önce GDPR(General Data Protection Regulation) gibi Avrupa mevzuatına dahil olmuş olan kişisel verilerin Türkiye’de koruma altına alınmasının mihenk taşıdır.

Oldukça geniş çaplı düzenlemelerin fitilini ateşleyen 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu, kamu tüzel kişilikleri, şirketler, doktor, psikolog, psikiyatr, eczacı, fizyoterapist vb. birçok kişi ve kurumun kişisel veri sahipleri ile ilişkilerini yeni baştan düzenlemiş ve adeta kişisel veri alanında bir devrim yaratmıştır. Bu anlamda kişisel veri işleyen veri sorumlusu ve veri işleyicisi kimselere büyük yükümlülükler ve cezai yaptırımlar öngörülmüştür.

Veri sorumlusu, toplanacak kişisel verileri ve bu verilerin işlenme amaçları ile işlenme yöntemini belirleyecek olan kişidir. İşleme faaliyetinin neden ve nasıl yapılacağı konusunda kararları veri sorumlusu almaktadır.

Veri işleyen ise veri sorumlusunun verdiği yetkiye dayanarak onun adına kişisel verileri işleyen gerçek veya tüzel kişiyi ifade etmek için kullanılan tabirdir.

Kişisel verilerin korunmasına ilişkin mevzuat öncesinde veri işleyen ve veri sorumluları, vatandaşların kişisel verilerini kanunda suç, kabahat veya haksız fiil içeren bir davranışa konu olmadığı müddetçe işleyebilmekteyken, şu anda kişisel verilerin korunması mevzuatında yapılmış olan köklü değişiklikler nedeniyle bu kadar özgür bir hareket alanına sahip olduklarından söz edilemez. Bu kapsamda 26 Aralık 2014 tarihinde “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı” TBMM Başkanlığına sunulmuştur. Tasarı, 24 Mart 2016 tarihinde kanunlaşmış ve 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu 7 Nisan 2016 tarih ve 29677 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş, böylece kişisel verilerin korunması için gerekli hukuksal altyapı tamamlanmıştır.

İdare Hukuk

İdare hukuku, temeli anayasada belirlenen, idarenin faaliyet ve örgütlenmesine ilişkin kurallar öngören, kamuya tanınan üstünlük ve ayrıcalıklar ile bireye tanınan hak ve hürriyetlerin dengelenmesini sağlayan hukuk dalıdır.

İdare ise, organik anlamda devlet yapılanması içerisinde belli görevleri yerine getirmek için oluşturulan örgüt ve bu örgütte istihdam edilenler olarak tanımlanır. Fonksiyonel anlamda ise idare ile kastedilen kamu hizmetlerini hayata yansıtmak için sahip olunması gereken nitelikler ve bu örgütün çalışma sistematiğidir.

İdarenin var oluş amacı kamu yararının gerçekleştirilmesidir. İdare hukuku da, kamu yararını oluşturmaya, bozulan yarar dengesini yeniden kurmaya yardımcı olarak idarenin faaliyet ve örgütlenmesini kurallara tabi kılar ve böylece bireyin hak ve hürriyetlerinin güvence altına alınmasını sağlar.

İdare hukuku, 19. yüzyılda ortaya çıkması bakımından kaynağını Roma‘dan alan birçok hukuk dalına nazaran daha genç bir hukuk dalıdır. Gelişimini, değişen devlet modeli anlayışına bağlı olarak hızla sürdürmekte olan idare hukukunun uygulanmasından doğan uyuşmazlıklar idari yargıda çözümlenir.

Alt Dalları

İdare Hukuku alanı bünyesinde birçok alt alan barındırmaktadır. Bunlar öğretide genel olarak şu şekilde sınıflandırılmaktadır:

  • Regülasyon
  • İmar Hukuku
  • İhale Hukuku
  • İdari Yaptırımlar
  • Statü (Memur) Hukuku
  • İdari Yargılama Usulü
  • İdari Sözleşmeler Hukuku

Ceza Hukuku

Ceza hukukusuç ve ceza kavramlarını inceleyen kamu hukuku bölümüdür. Genel ve özel ceza hukuku olarak ikiye ayrılır (ceza genel ve ceza özel olarak da ifade edilmektedir).

Genel ceza hukukunun konusu suç kavramının maddi ve manevi unsurlarıyla tanımı, ceza hukukuna hakim olan genel ilkeler, ceza kavramının tanımı, suçu ortadan kaldıran nedenler, cezayı azaltan ve ortadan kaldıran nedenler gibi bütün suçlar için geçerli olan ilke ve teorilerdir.

Özel ceza hukukunun konusu ise ülkenin kanunlarına göre suç sayılan eylemlerin neler olduğu, bunların kapsam ve sınırları, birbirlerinden ayrılan yönleri ile bu suçlara öngörülen cezalardır.

Ceza hukuku geniş anlamda ceza yargılaması usulunü de içerirken dar anlamda ceza yargılaması ceza hukukunun dışında kalır.

Ceza hukukunun temel ilkeleri

Ceza hukukun en önemli iki temel ilkesi suçta ve cezada kanunilik ilkesi ve suçta ve cezada kusur ilkesidir.

1. Suçta ve cezada kanunilik ilkesi


Suç ve bunun karşılığı olan cezanın ancak kanun ile belirlenmesidir. Bu temel ilke, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 2. maddesinin 1. fıkrasında yer almaktadır: “Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz.” Bu da suç tanımının belirgin ve açık biçimde kanunla düzenlenmesini gerektirir. Belirsiz ve muğlak ifadelerle suç tanımlanamaz (nulla poena sine lege certa).

Kanunilik ilkesinin gerektirdiği bir başka şart da, aleyhe olan kanunun geçmişe yürüyemeyeceğidir. Yani, işlendiği sırada suç olmayan bir fiilden dolayı, sonradan fiilin suç olarak düzenlenmesi nedeniyle kimse cezalandırılamaz (nulla poena sine lege praevia).

Gene kanunilik ilkesinin getirdiği bir başka koşul da failin aleyhine kıyas yasağıdır. Hukuk biliminde kıyas, kanunda boşluk bulunması halinde bu boşluğun en benzer hukuk kuralı bulunarak doldurulmasını ifade eder. Ceza hukukunda kıyas, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2. maddesinin 3. fıkrasında “Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz.” şeklinde belirtildiği üzere uygulanamaz (nulla poena sine lege stricta).

2. Suçta ve cezada kusur ilkesi

Ceza hukuku anlamında kusur, bir fiilin isnat yeteneği mevcut bir kimse tarafından bilerek ve istenerek işlenmesidir. Yani, failin cezalandırılabilmesi için fiili bilerek ve isteyerek yapmış olması gerekir. Bu ilkeden de ancak fiili bizzat işlemiş failin cezalandırılabileceği ilkesi türetilmiştir. Bu ilke de 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 20. maddesinin 1. fıkrasında yer almaktadır: “Ceza sorumluluğu şahsîdir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz.”

İcra Ve İflas Hukuku

Alacaklıların devletin yetkili ve görevli organlarının aracılığıyla alacaklarına nasıl kavuşacağını düzenleyen hukuk dalına icra-iflas hukuku veya cebri icra hukuku denir. Modern hukuk sisteminde cebri işlem yapma yetkisi sadece Devlet’e aittir. Alacaklının para alacağına kavuşmasını sağlamak için talep üzerine icra dairesince borçlunun malları haczedilir, haczedilen mallar satılır ve elde edilen para ile alacaklının alacağı ödenir. Sonuç olarak cebri icra maddi hukuktan kaynaklanan taleplerin devlet yardımıyla fiilen gerçekleştirilmesine hizmet eden faaliyeti ifade eder .

Ticaret Hukuku

Ticaret hukuku, hukukun, ticaretle ilişkili tüm mevzuatı kapsayan bir alt dalıdır. İşletmeler, tacirler, bireyler arasındaki ticari ilişkileri, alışverişi ve tarafların haklarını düzenler.

Hükümler ülkemizde, temel olarak Ticaret Kanunu‘nda toplanmıştır (2011’da 6102 sayılı yasa). Ayrıca Sermaye Piyasası KanunuBanka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu ticaret hukuku kanunlarındandır.

Ticaret hukukunun genel kavramları tacir, ticari işletme, ticaret sicili, ticaret unvanı, haksız rekabet, ticari defterler, cari hesap, ticari işler tellallığı, acentelık, ticaret ortaklıkları başlıklarında tanımlanır.

Ticaret ortaklıkları kolektifkomanditanonimlimited, kooperatif ortaklıklarıdır. Belgelerle ilgili hukuk, kıymetli evrak başlığında toplanmıştır. Düzenlenme biçimleri nama yazılı ve hamiline yazılı olur.Poliçebonoçek, emtia senetleri ve taşıma senetleri kıymetli evrak türlerindendir.

Deniz ticaret hukuku, sigorta hukuku (sosyal sigorta hariç) diğer ticaret hukuku konularıdır.

Türk Ticaret Kanunu’nda (2011’de kabul edilen) 6 kitap bulunmaktadır (başlangıç hükümleri ve son hükümler hariç):

  1. Ticari İşletme Hukuku
  2. Şirketler Hukuku
  3. Kıymetli Evrak Hukuku
  4. Taşıma Hukuku
  5. Deniz Ticareti Hukuku
  6. Sigorta Hukuku

Eski Ticaret Kanunu’nda (1956’da kabul edilen) Taşıma (Nakliye) Hukuku kitabı yoktur. Bu kanun 6 kitaptan oluşmaktadır.

Bankacılık Kanunu’da eski ve yeni Ticaret Kanunlarının kapsamında değildir. Ayrı bir kanun olarak kabul edilmiştir.

Vergi Hukuku

vergi mükelleflerin denetimler sonucu zaman zaman maruz kalmış
oldukları hukuki süreçlerde müvekkillere ve danışanlara hukuki destek sağlanmaktadır. Vergi
Hukuku kapsamında:

  • vergi suç ve cezalarına ilişkin davalar
  • vergi tetkik raporlarına karşılık başvurular
  • tahakkuk ettirilen vergi ve cezaların iptaline ilişkin davalar gibi çeşitli uyuşmazlıklarda
    ofisimiz hukuki destek hizmeti sağlamaktadır.

İdare Hukuku

Uyuşmazlığın bir tarafının devlet olmasından kaynaklı hak kaybına
uğrayan müvekkillere gerekli hukuki destek sağlanmaktadır.

  • idari kurumlara gerekli başvurular
  • tam yargı davaları
  • iptal davaları
  • maden sahalarına ilişkin davalar
  • yürütmenin durdurulmasına ilişkin davalar
  • idarenin hizmet kusurundan kaynaklı davalar
  • güvenlik soruşturmasına ilişkin davalar